Hukuksuzluğun olağanlaştığı yönetimler diktatörlüktür

insanoğlu, binlerce yıldır, kendilerini ifade ede­bilecekleri, kişilik haklarını koruyacakları bir düzen kurulması için çaba sarf etmiş ve eşitlik savaşı vermiştir. Bu savaşın sonucu olarak, hukuk düzeninin var olduğu demokrasiler kurulmuştur.

Demokrasilerde kişiler yasa önünde rengine, boyuna posuna, cinsiyetine, inanışlarına, mezhep­lerin bakılmaksızın eşit sayılmışladır.

Demokrasi ortak paydası ilkelerde genişledikçe, özgürlük ve hukuk da evrensel boyut kazanmış, ülkeler dahi kendi yurttaşları= haklarını arayabi­lecekleri uluslararası mahkemeler kurulmasını ka­bul etmişlerdir. Mesela İnsan Hakları Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi bu mahkemelere birer örnektir.

Bazen demokrasi denilen yönetimlerde de sap­malar olmuş ve kişiler gücü ele geçirdiklerinde özgürlüklerin sınırlarını kendileri çizer olmuştur. Ama hiçbir diktatör bulunduğu makamda kalama­mış, yönetim şekilleri de kalıcı olmamıştır.

Diktatörlüklerde ortak payda, hukuksuzluğun ve şiddetin olağan hale gelmesidir. Çıkartılan sözde yasalar ortada bir hukuk düzeni olduğu samsı yaratsa da bu yasalar, sadece ve sadece güçlere hizmet etmektedir.

Hukuk düzeninde yargının verdiği kararlar emniyet tarafından uygulanır ve tartışma konusu yapılamaz. Bir mahkeme kararının uygulanması için emniyete, yani kolluk güçlerine yazılan talimatın yok sayıldığı ülkelerde hukuk–ton ve demokrasiden söz edilemez. Bir mahkeme kararının uygulanmasının iki yıl er­telenmesi için yasa da çıkartsanız yapılan hukuka uygun olmaz. Yürütmeyi durdurma ve tedbir ka­rarlarının uygulanmaması suçtur ve hiçbir suç ce­zasız kalmaz.

Tabi hakları ihlal edilenlerin iç yargı yollarına başvurmaları ve bu yolların tamamı tükendikten sonra uluslararası mahkemelere başvuru hakları vardır. Vardır da, ömrü vefa ederse.

Çağımızın getirdiği hızlı iletişimin, sanal ortamda paylaşımın engellenmesi için yasa çıkartılması hiç de demokrasi ile bağdaşır gibi değildir. Ama bazı ülkelerde bunların kısıtlandığı, artık dünya âlemin bilgisindedir.

Ülkemiz gerçeklerine doğru yola çıktığımızda da olağanlaşan hukuksuzlukların arttığına tanık olmaktayız. Bizde de internet kontrolü, sitelerin yargı kararı olmadan kapatılması gibi torba uygu­lamalar var maalesef. Hukukun bunları engelleye­ceği düşüncesindeyim. (bu yazı yazıldıktan sonra anayasa mahkemesi bu hükümleri iptal etti).

Ülkemiz, bir de adı yeni duyulan bir terör örgütüne, konsolosluk çalışanlarını esir verdi. Üç ay sonra geri alabildi. Adına terör örgütü bile diyemedik nedense uzun zaman. Başkaları da bizim ülkemizin bu terör örgütüne destek verdiği iddiasında.

Sorması ayıp, bir terör örgütü nasıl kurulur? Hadi kuruldu, silahı nereden bulur? Silah öyle marketlerde satılmıyor ki. Silah dediğimiz artık taraklar. Eğitim almamış bir insan elinde tank olsa ne yapar ki tankla?

O halde “Binleri bunlara gerekli parasal yardımı yaptı. Silahı da, eğitimi de verdi.” dersek hata mı olur?

Peki, sorması ayıp, uluslararası alanda bu tür şeyleri yapmak serbest midir?

Kanımızca bu tür örgütleri kurmak da, kuruluşuna yardım etmek de, örgütün kafa kesme dahil işlediği diğer suçlar da savaş suçudur.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin görev alanına giren, Lahey yönetmeliklerinde ve Cenevre Söz­leşmelerinin 1 No’lu protokolünde ve uluslararası örf ve adet hukukunda;

Doğrudan sivil nüfusa, sivil eşyalarına, insani yar­dıma ya da barış koruyucu misyonlarm yanı sıra sağlayacağı önceden tahmin edilen somut ve doğ­rudan doğruya askeri avantaja oranla aşırı bir şe­kilde sivil hedeflere zarar vereceği ya da sivilleri yaralayacağı ya da rastlantısal olarak can kaybına yol açacağı bilinen saldırılar da dâhil olmak üzere sivillere yönelik yasaklanmış saldırılar… Askeri hedef olmayan din, eğitim, sanat, bilim ya da hayır amaçlarıyla kullanılan binalara, tarihi anıtlara ve hastanelere saldırılar;

Teslim olmuş askerleri öldürmek ya da yaralamak uzuv keserek fiziksel olarak sakat bırakmak… Kişinin onuruna yönelik saldırı, özellikle de onur kırıcı ve aşağılayıcı muamele, tecavüz ve cinsel şiddetin diğer biçimleri ve insanları kalkan olarak kullanmak gibi savunmasız kişilere zarar vermek

savaş suçu olarak tanımlanıyor.

Peki, bu suçlar bugünlerde işlenmiyor mu alenen, kameralar önünde? işleniyor. O halde cezayı kim verecek? Uluslararası Ceza Mahkemesi verecek. Bugüne kadar hatırlarsınız, Slobodan Miloseviç ve Saddam Hüseyin yargılandı bu mahkeme önünde. Miloseviç yargılama sırasında öldü. Saddam idam edildi. Hukukun, hem ülkemizde hem dünyada egemen olduğu, savaş suçu işleyenlerin cezalan­dırıldığı bir dünya olsun.

Posted in Bizden haberler.